TİCARETİ USULSÜZ TERK SUÇU
Av. Muhammet Sami ÇALIK[1]
Ticareti
terk suçu İİK 337/a maddesinde düzenlenmiştir. Ticareti terk etme eylemi ise
İİK 44. Maddesinde açıklanmıştır. Buna göre ticareti terk eden bir tacir 15 gün
içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif
ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında
bulunmaya mecburdur. İlan masraflarının ödenmemesi halinde de tacir beyanda
bulunmamış sayılacaktır.
Ticareti
terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi
kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü
şahısların zilyetlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetli elde
ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya
sıhren ikinci dereceye kadar(bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık
arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal
beyanını alan icra mahkemesi, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk
Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay
süreyle tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar
Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya
maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde
değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel olan mallar hakkında, tacirin talebi
üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu
malların satılmasına ve bedelinin 9.maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine
karar verilebilir.
5358
sy. Kanun ile yapılan değişiklik ile birlikte İİK’nın 337/a hükmü kabahat
niteliğinden çıkartılarak suç olarak öngörülmüş ve eski metinde yer alan hafif
hapis cezası yerini hapis cezasına bırakmıştır. Şikayete tabi suç için üç aydan
bir yıla kadar hapis cezası öngörülmüş olup seçenek yaptırımlara çevrilebilmektedir.
Kanun maddesinde ticareti terk eden tacir ifadesi
kullanılmıştır. Tacirin kim olduğu 6102 sy. TTK’nın 12.maddesinde
açıklanmıştır. Buna göre bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına
işleten kişiye tacir denilmektedir. Bir ticari işletmeyi kurup açtığını,
sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş
veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan
kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılmaktadır. Ayrıca bir
ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne
suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla
işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu
olmaktadır.
Tacir
gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişilerde olabilir. TTK’da düzenlenen Ticaret
şirketleri kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden
ibarettir. Kollektif ve komandit şirketler şahıs şirketi, anonim, limited ve
sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ise sermaye şirketi
sayılmaktadır. Ayrıca 6098 sayılı TBK’da 620 ve devamı maddelerinde adi şirket
düzenlenmiştir. Bu şirketlerin şahısların kişisel varlığından ayrı bir
malvarlığı bulunmamaktadır.
Ticareti
terk etme kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Ticari
işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya
dağıtmak” olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen
hukuksal yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya
çıkması olanaklı olduğu gibi, ticari işletmenin hukuksal olarak varlığını
sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de
gerçekleşmesi olanaklıdır.
2012
yılına kadar ticareti terk etme suçunu yalnızca gerçek kişi tacirlerin
işleyebileceği kabul edilmişken, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.02.2012
tarih 2011/16-509 E. Ve 2012/30 K.[2]
Sayılı kararıyla tüzel kişi tacirlerin yönetim organını oluşturan kişilerin de
bu suçu işleyebileceğine ilişkin içtihat kararıyla birlikte yerel mahkemelerce
ilgili şirketlerin yönetim organları da bu suçtan dolayı sorumlu tutulmaya
başlanmıştır.
İİK’nun
44.maddesine ilişkin gerekçe “Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların
takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir
zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli
borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına
devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir.
Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle
tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde
madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle
cezalandırılmıştır” şeklindedir. Yukarıda bahsi geçen gerekçeye Yargıtay Ceza
Genel Kurulu’nun kararında da atıf yapılmıştır. Gerçekten de alacaklılarından
kurtulmak isteyen borçlunun sermaye şirketi olması durumunda bu suçun
oluşmayacağına karar verilmesi, ilgili suçun yalnızca gerçek kişi tacirler
hakkında uygulanacağı belirtilerek kanunu dar bir çerçevede yorumlamak, kanun
maddesinin çıkarılış amacına aykırılık oluşturacaktır. Sermaye şirketlerinde bu
suçun oluşmayacağına ilişkin karar verilmesi durumunda, kişiler olası bir suçtan
kurtulmak amacıyla sermaye şirketi kurmaya yönelecektir. Yargıtay Ceza Genel
Kurulu’nca verilen kararda da bu düşünce yer almıştır. Ticari şirketi temsil ve
idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü
halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY’nın 337/a
maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve
İİY’nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari
şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına
gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
İcra
ve İflas Yasası’nda düzenlenen suçların tüzel kişilerin yaptığı işlemler
sırasında işlenmesi halinde kimlerin sorumlu olacağı, Yasanın “Hükmi Şahısların
Muamelelerinde Kimlerin Ceza Göreceği” başlıklı 345. maddesinde; “Bu kanunda
yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş
ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye
memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden
fiili yapmış olan hakkında hükmolunur” şeklinde düzenleme altına alınmış olup
limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik
hareketli bu suçun oluşabilmesi için;
1- İİY’nın 44. maddesine göre mal
beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik
gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan malın veya yerine
kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu
mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
İİK
337/a maddesine göre tacir tarafından ilgili fiillerin işlenmesi neticesinde
alacaklının zarara uğramadığını ispat eden borçluya ceza verilemez. Alacaklının
zarara uğramadığını ispat yükü borçlu üzerindedir.
Ticareti
usulsüz terk suçuna ilişkin görev İİK’nın 346. Maddesinde belirlenmiştir. Buna
göre ‘’Bu kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi
karar verir. Bu bapta yer alan suçlarla ilgili davalara, icra mahkemesinde bakılır.’’
denilmekle ticareti usulsüz terk fiilini işleyenlerin icra mahkemelerinde
yargılanacağı hükmolunmuştur.
Şikayete
tabi olan bu suç ile ilgili şikayet süresi İİK 347.maddesinde belirlenmiştir.
Buna göre ‘’Bu bapta yer alan fiillerden dolayı şikayet hakkı, fiilin
öğrenildiği tarihten itibaren üç ay ve her halde fiilin işlendiği tarihten
itibaren bir yıl geçmekle düşer’’ denilerek şikayet süresi olarak öğrenmeden
itibaren üç ay ve her halde fiilden itibaren bir yıl süreler belirlenmiştir.
Yargılamada öğrenme süresinin araştırılması önem arz etmektedir. Yargıtay Ceza
Genel Kurulu’nun 2012/16.HD-527 E., 2013/14 K. No.lu kararında bu hususa
açıklık getirilmiştir. [3] Tek başına işyeri
adresinin taşınması ve bu durumu alacaklının öğrenmesi olgusu ticaretin usulsüz
terkinine ilişkin şikayet süresinin başlamasını gerektirmemektedir. Üç aylık
şikayet süresinin başlangıcının, taşınılan yeni adresin tespit edilememesi
nedeniyle Ticaret Sicilinde kayıtlı olan adreste yapılan hacizde şirketin
herhangi bir adres bırakmaksızın adresi terk etmiş olması ve başkaca tespit
edilebilecek bir adres olmaması sebebiyle haciz esnasında öğrenildiği kabul
edilerek bu tarihten başlatılması gerekmektedir.
[1] Avukat,
İstanbul Barosu
[2] Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun
14.02.2012 tarih 2011/16-509 E. Ve 2012/30 K. Sayılı kararı İİY’nın
44. maddesinde “ticareti terk eden tacir” ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin
yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm
konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye
yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas
Yasası’nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin
bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın
337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer
yandan, İİY’nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin “ticareti terk eden kötü
niyetli borçluların” bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da
gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve
idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü
halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY’nın 337/a
maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve
İİY’nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari
şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına
gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
[3] Ticareti terk etme suçunun işlendiği tarih ile buna
bağlı olarak şikayet süresinin başlangıcının doğru olarak belirlenebilmesi için
ticareti terk etme kavramı üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır. Öğretide,
“ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi
kapatmak veya dağıtmak” olarak tanımlanan ticareti terk eylemi, mevzuatta
belirlenen hukuksal yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması
şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, ticari işletmenin hukuksal olarak varlığını
sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de
gerçekleşmesi mümkündür. Ancak, adresin değiştirilmesi, bir başka adrese
taşınılması olgusu tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmemektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder