TBK
md.589 yasa koyucu tarafından, önceki kanun olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun
kefilin sorumluluğunun kapsamını belirleyen 490.maddesinden farklı olarak
kaleme alınmıştır. Yasa koyucu tarafından TBK md.589 kaleme alınırken, 818
sayılı Borçlar Kanunu’ndan farklı olarak öncelikle kefilin azami miktar ile
sorumlu olduğu belirtilmiştir. Sonrasında ise, BK. Md.589’un ikinci fıkrasında
üç bent olarak bazı değişikliklerle birlikte düzenlenmiştir. TBK md.589’un
üçüncü ve dördüncü fıkralarında da 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda bulunmayan,
kefilin sorumluluğu ile ilgili yeni bir takım düzenlemelere yer verilmiştir.
Kefil Azami Miktar İle Sorumludur
Kefilin
sorumluluğu TBK md.589/I fıkrasında düzenlenmiştir. Kefil, borç ne miktarda
olursa olsun, sözleşmeye kendi el yazısı ile yazmış olduğu azami miktar ile
bağlıdır. Bu hüküm, kefili koruma amacı güttüğü için niteliği itibariyle
emredicidir.[1] Kefalet
sözleşmesinde kefilin sorumlu olduğu azami miktarın açıkça gösterilmesinin
nedeni kefili muhtemel risklerden koruma düşüncesidir. [2]TBK
md. 589/IV fıkrasında belirtildiği üzere kefilin, asıl borç ilişkisinin
hükümsüz hale gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşulundan sorumlu
olacağına dair anlaşmalar kesin olarak hükümsüzdür.
Kefil
aksi kararlaştırılmamışsa, TBK md. 589/III fıkrasında da belirtildiği üzere borçlunun
sadece kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra doğan borçlarından sorumludur.
Kefil
hiçbir zaman asıl borçlunun yerine geçmez; onunla birlikte borç yüklenmez. Bu
nedenle de, borçlu borcu yerine getirmediği takdirde kefil, alacaklı tarafından
aynen ifaya zorlanamaz.[3]
Kefilin sorumluluğu alacaklının müspet zararını gidermekten ibarettir.
TBK
md.589/II fıkrasında belirtildiği üzere kefil, belirtilen azami miktar ile
sınırlı olmak üzere asıl borç ile borçlunun kusur ve temerrüdünün yasal
sonuçlarından, alacaklının, kefile, onun borcunu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği
uygun bir zaman önce bildirmesi koşuluyla, borçluya karşı yönelttiği takip ve
davaların masrafları ile gerektiğinde rehinlerin kefile tesliminin ve rehin
haklarının devrinin sebep olduğu masraflar ile işlemiş bir yıllık ve işlemekte
olan yıla ait akdî faizler ile gerektiğinde tahvil karşılığında ödünç verilen
anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla ait faizlerinden de
sorumludur.
1.Asıl Borçtan Sorumluluk
Kefalet
sözleşmesinin geçerli olması için asıl borç olmalıdır. Ancak bu borç gelecekte
doğacak veya koşula bağlı bir borç olabilir. Bu borç doğduğunda veya koşul
gerçekleştiğinde kefalet borcu söz konusu olabilir. Kefilin sorumluluğu asıl
borç ödenmediği takdirde söz konusu olur. Borcun konusu para olabileceği gibi
bir edimi yerine getirmek de olabilir. Ancak kefil hiçbir zaman asıl borçlunun
yerine geçip onun borcunu üstlenmez. Kefil, asıl borçlunun borcunu yerine
getirmemesi halinde alacaklının müspet zararlarından sorumlu olacaktır. Kefil
yanılma veya ehliyetsizlik sebebiyle borçlunun sorumlu olmadığı bir borç için
kişisel güvence veriyorsa, yükümlülük altına girdiği sırada sözleşmeyi
sakatlayan unsuru bildiği takdirde kefaletle ilgili hükümlere göre sorumlu
olur. Aynı kural, borçlu yönünden zamanaşımına uğramış bir borca kefil olan
kişi hakkında da uygulanır. Kefil öncelikle borcun aslından sorumludur. Kefil
asıl borcun tamamına kefil olabileceği gibi, borcun bir kısmına da kefil
olabilir. Kefil alacaklı kendisine başvurduğu anda borç ne miktarda kalmışsa o
miktar ile sorumlu olur. Yani asıl borçlunun yapmış olduğu ödemelerden
yararlanır.
Kefil
kural olarak kefalet sözleşmesi kurulduktan sonra doğan borçlardan sorumludur. Ancak
bu hüküm emredici nitelikte değildir. Bu sebeple alacaklı ile kefil anlaşarak
asıl borçlunun kefalet sözleşmesi kurulmasından önceki borçları için de sorumlu
olacağına ilişkin yükümlülük koyabilirler.
Kefilin
sorumluluğunun kapsamı asıl borç olmakla birlikte işin niteliğinden,
sözleşmeden yahut kanundan doğan sebeplerle borç artış gösterirse kefil bu
artıştan sorumlu olabilecektir. İşin niteliği gereği genişleyen borca;
çalışanlara verilen kefalet örnek olarak verilebilir. Sözleşme ile genişleyen
borca ise cari hesap kredisine kefalet durumu örnek verilebilir. Kanundan doğan
genişleme de ise borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçları nedeniyle asıl
borç miktarında bir artış meydana gelmesi durumunda sorumluluk genişleyecektir.
[4]
Asıl borç miktarının artışı alacaklı ve borçlunun aralarında yapmış oldukları
ek bir sözleşme ile gerçekleşmişse, kefil bu artıştan etkilenmez. Ancak kefil
önceden kefalet sözleşmesinde, ileride bu şekilde ortaya çıkabilecek artışları
da üstlenmesi mümkündür.[5]
2.Borçlunun Kusur ve
Temerrüdünün Yasal Sonuçlarından Sorumluluk
Kefil,
asıl borçlunun kusur veya temerrüdünün yasal sonuçlarından sorumludur. Ancak
asıl borçlunun kusurunun yasal sonuçlarından sorumluluk, borç sözleşmesi
öncesindeki ya da sözleşme sırasındaki kusurunu kapsamaz.[6]
Kefilin sorumluluğu, asıl borçlunun borcunu gereği gibi yerine getirmemesinden
dolayı alacaklının uğradığı müspet zarardan ibarettir. TBK m. 589/2 de asıl
borçlunun açıkça kusurlu olması arandığından, kusursuz olarak alacaklıya zarar
verilmesi durumunda kefilin sorumluluğu doğmaz. Kefil, borç ilişkisinin
hükümsüz hale gelmesinin sebep olduğu zarardan ve ceza koşulundan sorumlu
değildir. Kefilin, asıl borç ilişkisinin hükümsüz hale gelmesinin sebep olduğu
zarardan ve ceza koşulundan sorumlu olacağına ilişkin anlaşmalar kesin olarak
hükümsüzdür. Kefil asıl borçlunun kusurunun akdi sonuçlarından sorumlu
değildir.[7]
Asıl
borçlunun temerrüdünün yasal sonuçları; gecikme tazminatı (TBK m.118),
beklenmedik halden doğan sorumluluk (TBK m.119), para borçlarında temerrüt
faizi (TBK m.120) ve aşkın zarardan sorumluluk (TBK m.122) şeklinde ortaya
çıkmaktadır.[8]
3.Dava ve Takip Masraflarından
Sorumluluk
Alacaklı
adi kefalet ilişkisinde, kefile başvurmadan önce, kanunda sayılan istisna
haller saklı kalmak kaydıyla, asıl borçluya dava veya icra yoluyla başvurmak
zorundadır.
Asıl
borçludan alacağını almak için bu yolları tüketen alacaklının yapmış olduğu masraflardan
kefil sorumludur. Bu sorumluluğun doğabilmesi için alacaklı kefile, asıl
alacaklının borcunu ödeyerek yapılmalarını önleyebileceği uygun bir zaman
bildirmesi gerekmektedir. Dava ya da takip masraflarından kefili sorumlu
tutabilmek için gereken diğer şart ise kefilin borcunun muaccel hale gelmiş
olmasıdır.[9]
Eğer kefilin borcu henüz muaccel olmamışsa, kefil dava veya takip masraflarını
ödemeyi reddedebilir. Ancak bu reddetme, masrafları hiç ödemeyeceği anlamında
değildir. Borç muaccel hale geldikten sonra ödeme anlamında, geçici bir
reddetmedir.
Kefilin
dava ve takip masraflarındaki sorumluluğu sınırsız değildir. Kefalet
sözleşmesinde belirtmiş olduğu tutar kadar sorumluluğu vardır. Borçlu borcun
bir kısmına kefil olmuşsa, o oranda mahkeme ve icra takiplerinden de sorumlu
olacaktır. Kefil diğer kefiller hakkında yapılan takip ve dava masraflarından
sorumlu olmayıp, asıl borçlu tarafından alacaklıya açılan karşı dava
masraflarından da sorumlu değildir.
Kefil
kendisi hakkında başlatılan takipler ve davalar için kefalet sözleşmesinde
yazılan tutardan bağımsız olarak sınırsız sorumludur. Yine kefalet ilişkisinde
kefilin dava ve takip masraflarından sorumluluğu emredici değildir. Kefalet
sözleşmesi ile kefilin sorumluluğu ortadan kaldırılabilir.
4.Rehin Hakları İle İlgili
Sorumluluk
Kefil,
asıl borçlunun borçlarını kefalet sözleşmesinde üstlendiği edimlerini yerine
getirdiği oranda alacaklının haklarına halef olur. Alacağını rehin ile güvence
altına alan alacaklının, kefilin bu ödemesi karşısında rehinleri kefile
devretmesi gerekir. 818 sayılı BK ’da bu masraflara ilişkin herhangi bir hüküm
olmadığından dolayı belirsizlik mevcuttu. Ancak yeni kanunun 589/II maddesiyle
birlikte yapılacak olan devir masraflarının açıkça kefile ait olduğu
belirtilmiştir. Ancak bu hüküm emredici nitelikte olmadığından dolayı,
rehinlerin devrinin sebep olduğu masrafların alacaklıya ait olacağı da
kararlaştırılabilir.
5.Faizlerden Sorumluluk
Kefilin
sorumluluğunda olan faizler TBK 589/II ‘de belirtildiği üzere; işlemiş bir
yıllık ve işlemekte olan yıla ait akdi faizler ile gerektiğinde tahvil
karşılığında ödünç verilen anaparanın işlemiş bir yıllık ve işlemekte olan yıla
ait faizlerdir. Kanun maddesinde açıkça akdi faizler belirtilmiştir. Bu
sebepten kefil asıl borç için kararlaştırılan anapara faizinden sorumludur. ‘’Asıl
borç ile borçlunun kusur veya temerrüdünün sonuçları’’ ifadesindeki
temerrüdünün yasal sonuçları arasında temerrüt faizine yer verildiğinden,
burada artık bahsi geçen faizin temerrüt faizini içine almadığı açıktır.[10]
Temerrüt faizinde zaman sınırlaması yokken, akdi faiz için sınırlama mevcuttur.
Buna göre kefil, işlemiş faizin bir yıllık tutarıyla ve işlemekte olan yıla ait
faiz ile sorumlu olacaktır. Kefilin sorumlu olduğu diğer borçlar gibi bu hüküm
de emredici nitelikte olmadığından aksi kararlaştırılabilir.
İşlemekte
olan faizler, sözleşme faizinin temerrüt faizine çevrildiği andan geriye doğru
ilk vadeye kadarki faizler, işlemiş faizler ise vadeden önceki bir yıllık
faizlerdir. Vade tarihi ile temerrüt tarihi aynı günde denk gelirse, kefilden
sadece işlemiş olan bir yıllık faiz talep edilebilecektir.[11]
Cari
hesap sözleşmelerinde ise, kural olarak işlemiş olan faizler asıl borca
eklenerek bakiye tespit edileceğinden, burada işlemiş faizden bahsetmek mümkün
değildir, sadece işlemekte olan faiz söz konusu olabilir.[12]
Tahvil
karşılığı ödünç verilen anaparaya ilişkin TBK 589/II hükmü gereğince faiz
işletilebilecektir. Yukarıda bahsedilen sınırlar dahilinde alacaklı faiz talep
edebilir. Söz konusu hükmün yasa koyucu tarafından ayrıca belirtilmesinin
nedeniyse, kefilin sorumluluğunu akdi anapara faizi ile sınırlandırmayarak,
yasa gereği anapara faizi ödenmesi gereken durumda da faiz istenebilmesine
imkan tanınmasını sağlamaktır.[13]
Ticari
işlerde faiz şart edilmemiş olsa bile borçlu faiz ödeme yükümlüsü olduğundan,
kefil de bu faizden sorumludur. Buna karşılık, ticari olmayan işlerde alacaklı
ve borçlu sözleşmede faiz kararlaştırmamışlarsa, kefilin faiz sorumluluğu
yoktur. [14]
[1] EREN, Borçlar Hukuku Özel
Hükümler, Ankara, 2017, s.780
[2] “Borçlar
Kanunu, kefaleti 483. ve ardından gelen maddelerinde ayrıntılı bir biçimde düzenlemiş;
bir çok sözleşme türüne ilişkin düzenlemelerinden farklı olarak, 484. maddede,
kefalet sözleşmesinin geçerliliğini yazılı olma koşuluna bağlamış; biçime
ilişkin bu koşula içerik yönünden başka bir koşul daha eklemiş; sözleşmenin
geçerli olabilmesi için kefilin sorumlu olacağı miktarın sözleşmede açıkça
gösterilmesini zorunlu saymıştır… Kefalet sözleşmesi yönünden, geçerliliğin,
şekle ilişkin koşula ek olarak, içerikle ilgili başka bir koşula daha (kefilin
sorumlu olacağı miktarın açıkça gösterilmesi koşuluna) bağlamasındaki amacın;
kendisine ait olmayan bir borç için sorumluluk altına giren, hatta, müteselsil
kefaletin söz konusu olduğu durumlarda asıl borçludan bağımsız olarak tek
başına doğrudan doğruya takip edilebilmesi bile olanaklı bulunan kefili, mümkün
mertebe korumak olduğu da kuşkusuzdur” Yargıtay
H.G.K. 15.12.2004 tarih 2004/3-761 E., 2004/708 K. sayılı kararı (Meşe İçtihat
Programı).
[3] EREN, Borçlar Hukuku Özel
Hükümler, Ankara, 2017, s.760
[4] YILMAZ, 6098 Sayılı Türk Borçlar
Kanunu’na Göre Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı, TBB
dergisi, 2011, s.166
[5] YENER, Kefilin Sorumluluğunun
Kapsamı ve 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu İle Yapılan Değişiklikler, Finansal
Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi, İstanbul, 2012
[6] ÖZKÜL, Ticari İşlerde Kefilin
Sorumluluğu, Isparta, 2013,
s.231,
[7] DOĞAN, Kefalet Sözleşmesinde
kefilin sorumluluğunun kapsamı ve kefalet sözleşmesinin benzer hukuki
ilişkilerden farkı, Ankara, 2011, s.57,
[8] ÖZKÜL, Ticari İşlerde Kefilin
Sorumluluğu, Isparta, 2013,
s.232
[9] ÖZKÜL, Ticari İşlerde Kefilin
Sorumluluğu, Isparta, 2013,
s.232
[10] ÖZKÜL, Ticari İşlerde Kefilin
Sorumluluğu, Isparta, 2013,
s.234,
[11] DOĞAN, Kefalet Sözleşmesinde
kefilin sorumluluğunun kapsamı ve kefalet sözleşmesinin benzer hukuki ilişkilerden
farkı, Ankara, 2011, s.63,
[12] REİSOĞLU, Türk Kefalet Hukuku,
Ankara, 2013, s.217
[13] YILMAZ, 6098 Sayılı Türk Borçlar
Kanunu’na Göre Kefalet Sözleşmesinde Kefilin Sorumluluğunun Kapsamı, TBB
dergisi, 2011, s.166
[14] EREN, Borçlar Hukuku Özel
Hükümler, Ankara, 2017, s.782,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder